
Seyahat Yazarı Kamil Biroğlu
Marsilya, Fransa’nın güneyinde, Akdeniz’in güneşi ve tatlı rüzgârıyla şekillenmiş canlı ve karakterli bir şehir. Paris’ten sonra ülkenin en büyük ikinci kenti olmasının yanında, MÖ 600 yılında Foçalı denizciler tarafından kurulan Massalia adıyla Fransa’nın da en eski yerleşimi olma unvanına sahip. Yüzyıllar boyunca tüccarların, göçmenlerin ve seyyahların uğrak noktası olmuş bu liman kenti, bugün hâlâ o çok kültürlü ruhunu sokaklarında yaşatıyor. Taş merdivenli mahalleleri, duvarlardaki grafitileri ve balık kokan limanıyla Marsilya, zarif ama biraz da başına buyruk bir şehir. Sabahın erken saatlerinde Eski Liman’da kurulan balık pazarında hayat başlıyor; gün batımındaysa Notre-Dame de la Garde’ın tepesinden şehre bakmak, belki de burada olmanın en özel anlarından biri.
Ama her güzel şehrin gölgeleri de vardır. Marsilya’nın bazı mahalleleri, özellikle akşamın ilerleyen saatlerinde çok davetkâr olmayabilir. Yine de şehrin turistik bölgeleri —Vieux-Port, Le Panier, Corniche gibi— hem gezmesi keyifli hem de genel olarak güvenli. Yola biraz dikkatli ama korkusuz çıkarsanız, Marsilya size Akdeniz’in sıcaklığını, tarihini ve enerjisini cömertçe sunmaya hazır.
Kahvenizi hazırlayın, Marsilya’nın tarihi ve renkli sokaklarında keyifli bir yolculuğa başlıyoruz.
1. Gare de Marseille St-Charles
Marsilya’ya trenle gelenlerin ilk adımı attığı yer burası: şehrin yükseklerinde konumlanan, tarihi St-Charles Garı. Art Nouveau mimarisi, camlı tavanları ve taş duvarlarıyla sizi hızlıca geçmişle tanıştırıyor. İstasyonun önündeki uzun merdivenlerden aşağı inerken, Marsilya’nın geniş manzarası bir anda önünüze seriliyor. Bu merdivenler sadece ulaşım için değil, kenti ilk kez yukarıdan görmek isteyenler için de bir durak. Yolculuğunuzun başlangıcı burasıysa, şehre yukarıdan bir bakış atmayı ihmal etmeyin.
2. Le Panier
Marsilya’nın en eski mahallesi Le Panier, sokaklarında dolaşırken şehirle gerçek bir bağ kurabileceğiniz yerlerden biri. Renkli duvarları, grafitilerle süslü sokakları ve köşebaşındaki küçük kafeleriyle tam anlamıyla bir Akdeniz ruhu taşıyor. Her adımda başka bir doku, başka bir hikâye karşınıza çıkıyor; kimisinde eski taş merdivenler, kimisinde denize açılan dar bir sokak. Küçük sanat galerileri ve butik dükkânlar da semtin yaratıcı ruhunu yansıtıyor. Kaybolmaktan korkmadan gezin; çünkü burada kaybolmak keşfetmenin ta kendisi.
3. Vieille Charité
Le Panier’in kalbinde yer alan Vieille Charité, sade dış cephesinin ardında oldukça etkileyici bir mimariyi saklıyor. 17. yüzyılda, yoksullara barınak sağlamak amacıyla yapılan bu yapı, zamanla çeşitli işlevler üstlenmiş: askeri alan, kışla, hatta bir dönem tamamen terk edilmiş. Günümüzde ise müze, sanat galerisi ve kültürel etkinlik alanı olarak kullanılıyor. Ortasındaki zarif kubbeli şapel ve onu çevreleyen üç katlı kemerli galeriler, mekâna klasik ama zarif bir hava katıyor. Geniş avluda dolaşmak, taş duvarların arasından geçmişe uzanan bir yolculuk hissi yaratıyor.

4. Marsilya Katedrali
Marsilya Katedrali (Cathédrale de la Major), 146 metre uzunluğundaki katedral binası ve 70 metre yüksekliğindeki ana kubbesiyle görenleri hayran bırakan bir mimari örneği. 19. yüzyılda inşa edilen katedral, Bizans ve Roma mimarisinden esinlenmiş çizgileriyle Fransa’daki en büyük dini yapılardan biri olarak öne çıkıyor. Dış cephesinde kullanılan beyaz ve yeşilimsi taşlar, binaya dikkat çekici bir görünüm kazandırıyor. İçeride ise mozaikler, kemerler ve heykellerle süslenmiş oldukça görkemli bir atmosfer sizi karşılıyor. Son olarak, kordonda, 1720 Büyük Veba döneminin sembolik bir figürü olan Monsignor de Belsunce’nin heykeli yer alıyor.
5. MUCEM – Museum of Civilizations of Europe and the Mediterranean
Denizin hemen kenarında, modern mimarisiyle dikkat çeken bu müze, Marsilya’nın çağdaş yüzünü temsil ediyor. 2013’te açılan MUCEM, Avrupa ve Akdeniz kültürlerine dair çok katmanlı sergilere ev sahipliği yapıyor. En az içeriği kadar dış cephesi de etkileyici: ışıkla oynayan kafes görünümlü duvarlar, yapıya farklı saatlerde farklı bir karakter katıyor. Müzeye Fort Saint-Jean üzerinden yürüyerek geçmek de başlı başına keyifli bir deneyim. Kalıcı koleksiyonlar kadar geçici sergiler de oldukça nitelikli; ziyaretinizi önceden kontrol etmekte fayda var.
6. Fort Saint-Jean
Fort Saint-Jean, Marsilya’nın liman girişini koruyan etkileyici bir kale ve şehrin geçmişinden önemli izler taşıyor. 1660’ta XIV. Louis tarafından yaptırılan kale, zamanla hem savunma hem iç güvenlik amacıyla kullanılmış. II. Dünya Savaşı’nda ciddi hasar gören yapı, son yıllarda başarılı bir restorasyonla yeniden canlandırılmış. Bugün MUCEM ile bir yaya köprüsüyle bağlanan Fort Saint-Jean, tarihi bir alan olmasının yanında, sanat ve kültürel etkinliklere de ev sahipliği yapıyor.
7. Eski Liman – Vieux-Port de Marseille
Vieux-Port, Marsilya’nın kalbinin attığı, şehir tarihinin başladığı yerdir. Antik çağlardan beri ticaretin ve denizciliğin merkezi olan bu liman, yüzyıllar boyunca şehrin büyümesine yön vermiş. Günümüzde ise balıkçı tekneleri, yelkenliler ve feribotlarla dolu, canlı ve hareketli bir buluşma noktası. Sabah saatlerinde liman çevresinde kurulan geleneksel balık pazarı, hem fotoğraf hem de lezzet tutkunları için görülmeye değer. Liman boyunca sıralanan kafeler, restoranlar ve yürüyüş yolları, günün her saati keyifli bir ortam sunuyor. Akşam güneşi limanın sularına yansıdığında ortaya çıkan manzara ise adeta kartpostallık.
8. Marsilya Belediye Binası – Hôtel de Ville de Marseille
Eski Liman’a oldukça yakın konumda yer alan Marsilya Belediye Binası, şehrin tarihî merkezinde zarif bir mimari eser olarak öne çıkıyor. 17. yüzyılda inşa edilen yapı, Fransız Rönesans tarzının barok etkilerle harmanlandığı bir örnek. Dış cephesindeki heykeller ve süslemeler, binaya sanatsal bir hava katıyor. Hâlen aktif olarak belediye yönetimi tarafından kullanılan bina, aynı zamanda meydanı ve çevresiyle de şehir yaşamının merkezi konumunda. Etkinlikler, kutlamalar ve protestolar gibi birçok toplumsal olayın kalbi bu meydanda atıyor.
9. Notre-Dame de la Garde Bazilikası – Basilique Notre-Dame de la Garde
Notre-Dame de la Garde Bazilikası, Marsilya’nın neredeyse her yerinden görülebilen, şehrin en yüksek noktasına konumlanmış ikonik bir yapıdır. “La Bonne Mère” (İyi Anne) olarak da anılan bu bazilika, halk tarafından koruyucu bir figür olarak kabul edilir. 1864 yılında inşa edilen ve Neo-Bizans tarzında yapılan bazilika, daha eski bir şapelin üzerine inşa edilmiştir. İç mekânda göz alıcı altın mozaikler, mermer işçilikleri ve denizciler tarafından bırakılan adaklar dikkat çeker. Tavanda asılı duran gemi maketleri, Marsilya’nın denizcilik geçmişine gönderme yapar. En tepesinde yer alan altın yaldızlı Meryem Ana heykeli, elindeki bebek İsa ile şehri kutsadığına inanılan bir figür. Ulaşım biraz yokuşlu ama manzara için kesinlikle değer.
10. Corniche Kennedy
Corniche Kennedy, denizle şehir arasında uzanan panoramik bir sahil yolu. Adını John F. Kennedy’den alan bu yol, yürüyüş, bisiklet turu ya da sadece deniz manzarası eşliğinde bir mola için ideal. Yol boyunca karşınıza çıkan David Heykeli, Michelangelo’nun ünlü eserinin bir replikası olarak dikkat çeker. Ayrıca dünyanın en uzun bankı (yaklaşık 3 km) da bu yol üzerinde bulunur; oturup denizi izlemek için birebir. Akşam saatlerinde, özellikle gün batımında burası romantik bir yürüyüş rotasına dönüşür.
11. Vallon des Auffes
Corniche Kennedy’nin hemen altında, kayalıkların arasında saklanmış bir cennet köşesi: Vallon des Auffes. Marsilya’nın geleneksel balıkçı kimliğini hâlâ yaşatan bu küçük koy, renkli tekneler, taş evler ve kıyı restoranlarıyla zamanın yavaş aktığı bir yer gibi. Buraya geldiğinizde şehrin gürültüsünden uzak, neredeyse bir balıkçı kasabasında gibi hissedersiniz. Özellikle deniz ürünleri sevenler için burada yer alan restoranlar oldukça iddialı. Fotoğraf meraklıları için de oldukça cazip bir nokta: küçük köprüler, denize inen merdivenler ve gün batımı harika kareler sunar. Vallon des Auffes, Marsilya’nın nostaljik yüzünü görmek isteyenlerin mutlaka uğraması gereken bir durak.
12. La Canebière
La Canebière, Marsilya’nın en tanınmış caddesi ve adeta şehir yaşamının ana damarlarından biri. Eski Liman’dan başlayarak Reformés bölgesine kadar uzanan bu geniş cadde, 19. yüzyıldan beri kentin sosyal ve ekonomik hayatının kalbinde yer alıyor. Caddede yürürken Haussmann tarzı binalar, tarihi oteller, kafeler ve alışveriş mağazaları size eşlik eder. Marsilya Operası gibi önemli kültürel yapılar da bu cadde üzerindedir. Aynı zamanda kentin çok kültürlü yapısını da gözlemleyebileceğiniz canlı ve kozmopolit bir ortam sunar. Gün boyunca kalabalık ama keyifli, akşamları ise ışıl ışıl bir atmosfere bürünür.
13. Marsilya Opera Binası
Marsilya Opera Binası, şehrin sanat hayatının en önemli merkezlerinden biridir. İlk olarak 1787’de inşa edilen yapı, 1924’te geçirdiği büyük yangının ardından yeniden yapılmış ve bugünkü Neoklasik görünümünü kazanmıştır. Dış cephesindeki sütunlar ve heykeller mimari olarak oldukça dikkat çekici. İç mekân ise zarif süslemeler ve akustik tasarımıyla dinleyicilere olağanüstü bir deneyim sunar. Yalnızca opera değil, bale ve senfoni konserleri de burada sahnelenir.

14. Longchamp Sarayı – Palais Longchamp
Marsilya’nın en görkemli yapılarından biri olan Longchamp Sarayı, 19. yüzyılda inşa edilmiş. Yapım amacı, Durance Nehri’nden getirilen suyu kutlamak ve şehre görsel bir şölen sunmaktı. Heybetli çeşmeleri, zarif sütunları ve heykellerle süslü cephesiyle etkileyici bir mimariye sahiptir. Sarayın içinde Marsilya Güzel Sanatlar Müzesi ve Doğa Tarihi Müzesi yer alıyor. Ayrıca sarayın arkasındaki geniş park alanı, yürüyüş yapmak veya piknik için oldukça uygun. Parkın tam ortasındaki devasa Chateau d’Eau çeşmesi ise bu yapının sembolüdür. Hem mimarisiyle hem de peyzaj düzenlemesiyle burası Marsilya’nın en güzel dinlenme alanlarından biridir.
15. Marsilya Zafer Takı – Porte d’Aix
Porte d’Aix, Marsilya’nın kuzey girişinde yer alan ve şehre antik Roma tarzı bir hoş geldin diyen etkileyici bir anıt. 1823 yılında Fransız ordusunun İspanya’daki zaferini kutlamak için inşa edilmeye başlanmış, 1839’da tamamlanmış. Paris’teki Arc de Triomphe’un küçük kardeşi gibi düşünülebilecek bu yapı, klasik mimarisiyle dikkat çekiyor. Büyük taş kemeri ve üzerindeki figürler, zaferin ve ulusal gururun simgesi olarak tasarlanmış. Etrafı genellikle sakin ama tarihi merak edenler için görülmeye değer.
Marsilya, her köşesiyle içimizde tatlı bir keşif duygusu bırakarak veda ettiğimiz bir şehir oldu. Katedralin beyaz ve yeşil taşlarla bezeli dış cephesi hâlâ gözümün önünde; Vallon des Auffres’in saklı bir kartpostal gibi duran atmosferi ise hafızalara kazınıyor. Longchamp Sarayı’nın görkemli yapısı ve yemyeşil parkında geçirdiğimiz anlar, bu şehrin sadece denizden ibaret olmadığını hatırlatıyor. Marsilya’ya gelmişken, portakal çiçeği aromalı navettes kurabiyesini tatmadan ve çantanıza birkaç kalıp geleneksel Marsilya sabunu eklemeden dönmeyin. Bu şehir, yalnızca bir rota değil; tatlarla, kokularla ve manzaralarla içinizde yer edecek bir deneyim sunuyor. Ve kim bilir, belki bir gün yine aynı ışıkta yeniden buluşuruz.
Marsilya Yeme İçme Önerileri
Les Minots de République
Marsilya’nın modernleşen yüzlerinden biri olan République Caddesi üzerinde, metro çıkışına çok yakın konumda bulunan bu kafe, gün ortası veya sabah kahvesi için oldukça popüler. Taze kruvasan eşliğinde sunulan espresso ya da filtre kahveyle sokak üstü keyifli bir mola verebilirsiniz. Caddenin canlılığı ve mimarisi eşliğinde kısa ama huzurlu bir durak arıyorsanız, Les Minots oldukça davetkar bir seçenek.
Le Tribeca da Mario
Eski Liman’a yakın konumuyla dikkat çeken bu şık İtalyan restoranı, trüflü makarna, burrata ve fırın pizzalarıyla İtalya’yı anımsatıyor. Samimi servis ve sıcak atmosferiyle öğle ya da akşam yemeğinde tercih edilebilecek keyifli bir seçenek. Özellikle deniz manzaralı masalarda oturmak, yemeği daha da özel kılıyor.
Marrou Traiteur Pâtissier Opéra
Opera binasına birkaç adım uzaklıkta bulunan bu tarihi pastane, Fransız tatlılarının en rafine örneklerini sunuyor. Çikolatalı tart, limonlu kek ve makaronlar eşliğinde bir kahve molası, alışveriş caddesinin karmaşasından uzaklaşmak için birebir. Lezzetlerin her biri yılların ustalığını taşıyor.
Chez Fonfon
Vallon des Auffres’in kartpostallık manzarasına karşı konumlanan Chez Fonfon, Marsilya’nın ünlü bouillabaisse (balık çorbası) için şehrin en iyi adreslerinden biri. Taze deniz ürünleri ve geleneksel tarifle hazırlanan bu yemek, sadece lezzet değil, aynı zamanda otantik bir Akdeniz deneyimi sunuyor. Akşam saatlerinde rezervasyon yaptırmak iyi bir fikir olabilir.
Bagalette
Şehrin merkezinde, Centre Bourse alışveriş merkezinin hemen arkasında bulunan Bagalette, sabah kahvaltısı için pratik ama tatmin edici bir durak. Tereyağlı kruvasanları ve taze çekilmiş kahvesiyle hem hızlı hem de özenli bir mola sunuyor. Organik unla hazırlanan ürünleri, sade ama lezzetli menüsü ve samimi ambiyansıyla günün temposuna keyifli bir başlangıç yapmak isteyenler için birebir. Rüzgarsız bir Marsilya sabahına denk geldiyseniz, dışarıdaki küçük masalara kurulun; hem şehri izleyerek kahvenizi yudumlar hem de sabahın sakinliğini doya doya hissedersiniz.
Les Navettes des Accoules
Vieux-Port’a birkaç dakika mesafedeki bu tarihi dükkân, portakal çiçeği aromalı geleneksel navettes’leriyle Marsilya’nın en özgün tatlarından birini sunuyor. Sert ama aromatik yapısıyla bu kurabiyeler kahvenin yanına çok yakışıyor. Hediyelik paketleri sayesinde hem tatlı bir mola verebilir hem de sevdiklerinize otantik bir lezzet armağan edebilirsiniz.




