
Yazar Cansu Ermiş Akalp
İstanbul için telaşlı bir gün. Bir yanda Maraton İstanbul koşusu var. Bir yanda derbi heyecanı. Bir yandan hava güzel, beri yandan pazar günü üstelik.
Tüm bunlar bir araya gelince yapılacak en güzel ters köşenin özneleri olduk. Oyun izledik.
“İnsanlar, mekanlar, nesneler”
İngiliz yazar Duncan Macmillen enfes yazmış. İbrahim Çiçek ise hem çevirmiş hem yönetmiş.
Bazen bir oyun seyredersiniz ve etkisinden bir süre kurtulamazsınız. Bu oyun tam da öyle. Uzun süresi, öncesinde gözünüzü korkutsa da aynı gözlerinize inanamadan tamamlıyorsunuz temsili. Tam yüz otuz dakika asla düşmeyen bir tempoda oynanıyor. Sizi şaşırtıyor, yükseltiyor ve en fenası her bir replik fena acıtıyor.
Kendini gerçekleştirme yolunda seçtiklerimiz, seçemediklerimiz çok fena çelişiyor.
Verdiğimiz varoluş savaşında ‘’kimin haklı olduğu değil’’ diyor her an size metin. ‘’O savaşın kazananı tek başına olamazsın.’’ ‘’Biz sınırlara inanmayız’’ diyor mesela. ‘’Herkese imkansız görünse de biz evet diyoruz’’ diyor ama sonra aile bağları kuvvetsiz olanlar hayatı başka yerlerde ararlar da diyor.
Tokat gibi çarpıyor yüzünüze.
İnandığımız ya da inanmadığımız her şeyi bir bir sorguluyor. Savaşlar, ölen çocuklar, bağımlı olduklarımız.
Nerede inandıklarımız?
Peki ya kaybettiklerimiz, siz hiç sizin yerinize başkasının öldüğünü düşündünüz mü? Sizin hak ettiğiniz halde. Peki ya bundan sorumlu tutuldunuz mu? Sakın unutma “çakal aşağı baktığında, düşer’’. Sakın aşağı bakma.’’ Düşme.
Metin inanılmaz, metin müthiş çarpıcı.
Yönetmen başarılı bir trafikle yönetmiş ve çok çarpıcı tekliflerle yaklaşmış. Bunu her sahnede yaratmış. Hiç düşürmemiş. Çoklu sahnelerde yaratılan enerji hem çok çarpıcı hem de bazen rahatsız edici. (ki bu oyun için oldukça doğru bir yaklaşım)
Oyunculuklara gelince bir yutkunma var boğazımda. Her bir dakikasını yaşayarak, yaşatarak, sizi o anda defaatle tutarak oynuyor bir kadın sahnede. Bir bağımlıyı eşsiz oynuyor. Merve Dizdar. Muazzam. Sevilmemiş olmayı nasıl muhteşem oynuyor, anlatamam. Ne kadar çalıştı bilmiyorum ama sanki doğduğundan beri diyesi geliyor insanın. Oyunu sırtına almış gibi oynuyor. Bunu hissederek yaşarken beri yandan Nihal Koldaş, Selçuk Borak Anne, Baba, Bağımlı, Doktor tüm rollerde nasıl da zarafetle oynuyorlar. Tüm oyuncular gerçekten çok çok iyi. Ensemble müthiş. Teknik olarak çok iyi düşünülmüş. Dekor çok işlevsel. Sahne ortasında kutu fikri hem o sıkışmışlığı, şeffaf bir kutu içinde olması sebebiyle de görünür olmayı bağırıyor yüzümüze. Efektler, müzik her şey yönetmenin sözüne hizmet etmiş.
Bu Nina, Emma, Sarah ya da Loise hikayesi ne fark eder ki? Herkese imkansız görünse de biz evet diyoruz. Yaşamak güzel şey.
KÜNYE:
Duncan Macmillan Yazar
İbrahim Çiçek Yönetmen ve Çevirmen
Şimal Yalçın Yönetmen Yardımcısı
Zeynep Balkan Yapım Koordinatörü
Şevval Çakır Yapım Koordinatörü
Gizem Önürme Yapım Koordinatörü
Yakup Çartık Işık Tasarımı
Ceyda Balaban Dekor Tasarım
Ceyda Balaban Kostüm Tasarım
Taner Güngör Koreograf
Efe Arslan Kostüm Uygulama
Eylül Kıvılcım Kostüm Uygulama
Semanur Zafer Kostüm Uygulama
Buğra Üstün Prodüksiyon
Ali Yalçın Prodüksiyon
Özal Bayram Prodüksiyon
Ömer Sarıgedik Ses Tasarımı
Erdi Doğan Fotoğraf
Ayşe Özce Çınar Reji Asistanı
Okan Temizarabacı Video Tasarımı
Ekinsu Köse Yapım Asistanı
Okan Eken Yapım Asistanı
Aslı Sancar Asistan
Kağan Kurtaş Asistan




